BOSNA HERSEK
Konumu: Balkanlar
Başkenti: Saraybosna
Para Birimi: BAM (KM) – Bosna Konvertıbıl
Mark (1 BAM yaklaşık 1.445 Türk Lirasına
denk gelmektedir) Güncel kur için http://www.xe.com/
‘u ziyaret edebilirsiniz.
Dili: Boşnakça
Keşif Noktamız SARAYBOSNA -
SARAJEVO
(06/07/2014-08/07/2014)
Sabahın erken saatlerinde
başladığımız otobüs setahetimiz oldukça keyifli geçiyor. Yine bir yandan bir
sonraki keşif noktamız ile ilgili ders çalışırken (!) bir yandan da manzaranın
keyfini çıkartıyoruz. Sınır kapısında yine pasaportlar toplanıyor çıkış öncesinde.
Çıkışın ardından Bosna Hersek’e girişte Boşnak polis elinde pasaportlar ile
otobüse biniyor ve tek tek pasaport sahiplerinin tiplerini inceliyor. Sıra bize
geldiğinde ise Karadağ’dan çıkış yaptığımızı ancak pasaportlarımızda Karadağ’a
giriş damgalarının olmadığını söylüyor ve bunun nedenini soruyor. Biz ise
bugüne kadar buna benzer bir sorun ile karşılaşmadığmız için önce şaşırıp
ardından da Karadağ’a yine bu şekilde- otobüs ile- giriş yaptığımızı ve pasaport işlemlerinin
sınır görevlilerince yapıldığını, damganın kara yolu ile giriş yaptığımız için
olmayabileceğini söylüyoruz ve arada başka ülkelerde de bulunduğumuzu ancak
onların da bazılarında eksik damgalar olduğunu gösteriyoruz. Boşnakça birşeyler
söylemeye devam ediyor ve kafasını sallayarak otobüste ilerlemeye devam ediyor.
Sıkıntı çıkacak endişesiyle benim nabız bir miktar yükselişte tabii... Derken yaklaşık 15 dakikalık bir beklemenin ardından
Bosna Hersek’e giriş damgalı pasaportlarımıza kavuşarak yolumuza devam ediyoruz :)
Otobüs, yarım saatlik bir mola
için Mostar-Saraybosna karayolunda Jablanica yakınlarında Neretva Nehri’nin
kenarında bir tesiste (Restoran Zdrava Voda, ‘Zdrava Voda’ sağlıklı su anlamına
geliyormuş) duruyor. Tesisin, bize sorarsanız, en belirgin özelliği lezzetli mi
lezzetli eti :
Bu yolu kullanacak olursanız yemek saatinizi bu tesise denk getirin derim, ki
gerçi aç olmasanız da koku ve görüntü sizi çağıracaktır kendine bizde olduğu
gibi :)
Kahve içme amacıyla oturup yarım kilo et yiyen bir tek biz değilizdir, di mi?
Masalardaki karayolları haritası
da müessesenin hediyesi oluyor :)
Bunu da affetmeden alıyoruz zira aklımızda ertesi gün araba kiralayıp başta
Mostar olmak üzere çevre güzellikleri görmek var.
Sınırdaki işlemlerle beraber
yaklaşık 5.5-6 saatlik seyahatimizin ardından Saraybosna tren istasyonunun
yanında bulunan merkez otobüs istasyonunda iniyoruz. Önceden yaptığımız
araştırmalar neticesinde tramvaya binederek Eski Şehir (Başçarşı) – Old City’de
bulunan otelimize ulaşabileceğimizi biliyoruz. Otobüs istasyonunun hemen önünde
tramvayın ilk durağı, ancak Pazar günü olması nedeniyle etraf oldukça tenha ve
bu da çok bekleyeceğimizin sinyallerini veriyor bana. Yaklaşık 15-20 dakika
beklemenişn ardından bineceğimiz tramvay durağa yaklaşıyor; yanlışlık yapıp
zaman ve enerji kaybetmemek adına binmeden önce tramvay görevlisine Old City’den
geçip geçmediğini tekrar soruyoruz ve çantalarımızla atıyoruz kendimizi
aldığımız olumlu cevap ile. Tanesine 1.80-KM ödeyerek 2 adet tramvay bileti (Tramvajska
Karta – Tramcar Ticket) alıyoruz ve şoförün arkasına oturuyoruz. Bizimle
beraber 4-5 kişi daha biniyor ve ardından da 7-8 kişilik Amerikalı kız turist
grubu atlıyor tramvaya. Tramvay hareket ediyor ve başlıyoruz etrafı seyretmeye
ancak tramvayın 2. durağında 2 görevli biniyor tramvaya ve oldukça az İngilizceleri
ile bilet ve pasaport kontrolü yapmak istediklerini söylediklerini anlıyoruz. Pasaportlarımızı
ve otobüs biletlerimizi uzatıyoruz.
Biletlerimizi elektronik makinaya okutmadığımızı söylüyor önce ve diğer
yolcuları kontrole devam ediyorlar. Amerikalı kız grubunun hiç biletleri bile
yok çünkü şoförün onlar bilet almak istediğinde ‘geçin geçin’ diye işaret
ettiğini söylüyorlar görevlilere. Görevliler dönüyor ve Türk olduğumuzu teyit
ediyorlar, ardından biz biletlerimiz okutmadığımız ve Amerikalı grup da hiç
bilet almadıkları için cezai işlem uygulayacaklarını, bu nedenle tramvaydan
inmemiz gerektiğini söylüyorlar. Biz biletler için para ödeyerek bilet
aldığımızı ancak elektronik makinaya okutma aşamasını bilmediğimizi söylüyoruz.
Görevlilerden biri bize makinayı gösteriyor ve ‘bakın’ diyor ancak makinanın
üzerindeki yazıların tamamı Boşnakça! Boşnakça bilmediğimizi söylüyoruz ve
biletlerimizi okutacağımızı söylüyoruz ancak kabul etmiyorlar ve ısrarlarıyla
bizi ve turist kız grubunu çantalarımızla beraber tramvaydan indiriyorlar. Başlıyoruz
karşılıklı dertlerimizi anlatmaya ama bir noktadan sonra hem biz hem de turist
grup aynı anda konuşmaya başlayınca İngilizcelerinin çok az olduğunu söyleyip
ceza keseceklerini tekrarlıyorlar. Bu esnada pasaportlarımız ve biletlerimiz
halen görevlilerde olduğu için de çekip gidemiyoruz. Amerikalı kızlar ile
başlıyoruz konuşmaya. İndirildiğimiz durak tam herin kıyısında ve Amerikalı
kızlar ‘ya pasaportlarımızı auya atarlarsa’ diye başlıyorlar iyice paniklemeye.
Görevliler kişibaşı 25-KM ceza ödenmesi gerektiğini söylüyor ancak bize dönerek
‘siz Türksünüz, toplam 30-KM ödeyin yeter’ diyor. Sevinelim mi üzülelim mi??? Şaşkınlık
tavan bizde! Ben kısa süreli olan tatilimizin zehir olmaması adına cezayı o an
için ödeyip daha sonra hakkımızı aramayı kabulleniyorum ve görevlilere
ödeyeceğimizi söyledikleri cezanın karşılığında makbuz verip vermeyeceklerini
sormaya başlıyorum ki yoldan geçen gençler
olayı anlayıp müdahele etmeye başlıyorlar. 15-16 yaşlarında 2 delikanlı
bizim tarafımıza yanaşırken 30-32 yaşlarında Boşnak bir bayan da turist grubun
derdini anlamaya çalışıyor. Hepsi de aynı şeyi söylüyor: ‘Bu görevlilerin
pasaportları alma ve kontrol etme gibi bir yetkileri yok, onlar sadece tramvay
görevlisi! Bu tatsız olayı turistlere hep yapıp para almaya çalışıyorlar,
polisi arayın ve acil durum olduğunu söyleyin polis hemen ilgilenir!’ Onlardan
aldığımız bu bilgiler ile görevlilere polisi aramak istediğimizi söylüyoruz.
Bir yandan da gençlere telefonlarımızın henüz aramaya açık olmadığını ve ne
yapabileceğimizi soruyoruz. Hepsi bir ağızdan en yakın alışveriş merkezinin
yerini gösteriyor ve ilk mağazaya girerek ‘acil durum, polisi arayın’ dediğimiz
zaman herkesin yardımcı olacağını söylüyorlar. Bu bilgiler çerçevesinde
görevlilere polisi aramakta kararlı olduğumuzu, en yakın telefona veya karakola
beraber gitmeyi teklif ediyoruz; görevliler oldukça rahatsız ve polissiz
halledebileceklerini, cezayı ödememiz gerektiğini yineleyip bize yardımcı olan
gençlere de Boşnakça birşeyler söylüyorlar – yüz ifadelerinden anladığımız
kadarıyla işlerine karıştıkları için gençlere kızıyorlar ve gitmelerini
istiyorlar. Gençler bir taraftan da nereden geldiğimizi soruyorlar, biz Türk
olduğumuzu söyleyince de ‘Türklere de mi bunu yapıyorlar’ gibi bir ifadeyle
şaşırıyorlar. Turist grup ile anlaşıyoruz ve polis ile görüşmekte kararlıyız
artık, bu ısrarımızdan hiç mi hiç memnun
olmayan görevliler ise artık daha fazla dayanamayıp pasaportlarımızı ve
biletlerimizi bize geri vermeyi kabul ediyor nasihatlar eşliğinde. Biz ise
gençlere nasıl teşekkür edeceğimizi bilemeden durağa yeni bir tramvay
yaklaşıyor. Yeni Amerikalı arkadaşlarımızla J
tramvaya biniyoruz, onlar ilk iş bilet alırken biz bir önceki tramvaydan aldıklarımızı
makinaya okutuyoruz; 30-40 dakika sarkan programımızı bir an evvel geri
toparlamalıyız :)
Eski Şehir’e doğru yol alırken
Amerikalı arkadaşlarla sohbet ediyoruz. Onlar da Eski Şehir (Başçarşı) – Old City’e
gideceklerini söylüyorlar. Doğru tramvayda olduklarını söylüyoruz, onlar da
inecekleri yeri bilmediklerini ve bizim söylememizi istiyorlar. Bildiğimiz
kadarıyla Eski Şehir’in ortasında tek bir durak var ve biz de orada ineceğimiz
için beraber ineceğimizi söyleyerek yaşananları irdelemeye başlıyoruz beraber :)
Pazar günü ve Ramazan Ayı olduğu
için şehir oldukça sessiz, durgun ve kimsesiz...
Durağımızın geldiğini hem
etraftaki hareketlilik hem de mimariden anlıyoruz ve Amerikalıları da uyararak
durakta iniyoruz. Durak tam Başçarşı’nın ortasında, meşhur Sebil’in tam
karşısında bulunuyor. Kalacağımız hostelin de indiğimiz durağın bulunduğu ufak
meydanın devamında ve sağ tarafta olduğunu biliyoruz. Kalacağımız yeri bir gün
önceden rezerve ettirmiştik. Bu keşif noktasında da konaklama için bizim önceliğimiz
merkeze yakınlık, fiyat, hijyen... (Bu şehir için bizim ‘merkez’ anlayışımız
Eski Şehir (Başçarşı) – Old City)
İlk iş, yine elimizdeki
çantalardan kurtulmak olduğu için Amerikalılarla vedalaşarak hostele doğru
sıralıyoruz adımlarımızı. Hostel Plaza https://www.booking.com/hotel/ba/hostel-plaza.en-gb.html?sid=c9565670f1fa2aa916cdaee6e0ddbc37;dcid=2
‘daki odamıza çantaları atıyoruz ve ertesi günün güzergahı için ihtiyacımız
olan kiralık aracı bulmak için hosteldeki görevli arkadaştan yardım istiyoruz,
ve anlıyoruz ki doğru bir hamle yapmışız. Hostelin anlaşmalı bir firması var,
sahibi de görevli gencin arkadaşları. Kısa bir telefon görüşmesinin ardından 24
saat için 35-KM fiyata anlaşıyoruz. 24 saatlik kiralama bizim için oldukça
faydalı olacak, çünkü 3. gün sabah bir sonraki keşif noktamız için otobüse
bineceğiz ve hosteldeki yardımsever genç –aynı zamanda kiralama şirketinin
sahibinin arkadaşı olduğu için- bizi kiraladığımız araba ile otobüs istasyonuna
bırakacak ve arabayı firmaya kendisi teslim edecek, çantalarımız ile sabahın
çok erken saatinde ulaşım problemimiz böylelikle ortadan kalkıyor.
Veee fotoğraf makinamız ile
sokaklardayız yine!
Tramvaydan indiğimiz durağın
bulunduğu yol tek yön, buradan karşıya geçiyoruz ve bizi selamlayan Sebil’den
ilk suyumuzu içiyoruz :)
Sokağın devamında Bakırcılar
Çarşısı’nın (bazı kaynaklarda karşınıza Zanaat Çarşısı olarak da çıkabilir) ortasında
buluyoruz kendimizi.
Gazi Hüsrev Bey Camii – Gazi Husrev-beg
Mosque
Latin Köprüsü’nün üzerinden
Miljacka Nehri
Sarajevska Pivara – Sarajevska Biralarının fabrikası
Fabrikanın altında, kapısı sokağa
açılan bir de bar bulunuyor. Yerel biraları burada tadabiliyorsunuz.
Fabrikanın bulunduğu sokakta
gezerken ufak bir markete girip 2 adet aromalı gazoz aldık. 0.33lük gazoza
0.50-KM, 0.50lik gazoza ise 0.65-KM ödedik.
Kütüphane Binası
Sakin bir Pazar günü...
Savaşın izleriyle günlük hayat
devam ediyor...
Bomba düşen Pazar alanı -
Market Place (Markale)
1994 ve 1995 yıllarında bombaların düştüğü nokta yerde cam ile kapatılmış, sağ taraftaki duvarda da hayatını kaybeden Boşnakların isimleri yazılı.
1994 ve 1995 yıllarında bombaların düştüğü nokta yerde cam ile kapatılmış, sağ taraftaki duvarda da hayatını kaybeden Boşnakların isimleri yazılı.
Ferhadija Caddesi – Yaya trafiğinin
en yoğun olduğu canlı cadde Eski Şehir ile modern hayatı birleştiriyor.
Sonsuz Ateş – Eternal Flame
Saraybosna Katedrali
Savaş zamanında bir bombanın düştüğü yer ve bıraktığı izleri
Saatin ilerlemesi ve havanın
kararmaya başlaması ile biz de acıktığımızı hatırlıyoruz. Lezzet durağımız Başçarşı’nın
içinde bulunan meşhur börekçi ‘Buregdzinica Bosna’. Kıymalı böreklerimizin
yanında bildiğimiz ayranımız ‘yoğurt’ adıyla sunuluyor müşterilere...
Yemeğin ardından sokaklarda
ayakkabılarımız biraz daha aşındırdıktan sonra Sebil’in karşısında bulunan
Kahvelerden biri olan ‘Sebil’in bir masasına çöküyoruz. Biz Türk kahvesi
istiyoruz, onlar gülerek Boşnak kahvesi (Bosanska kafa) var diyip onu getiriyor. Resimden
çıkartabildiğiniz kadarıyla sizce ne kahvesi? :)
Ertesi günümüz yoğun, bu nedenle
çok fazla oyalanmadan hostele geçmek üzere kalkıyoruz artık. Sebil’in
karşısında tramvaydan indiğimiz noktada köşede güzel bir market var. Bu markete
girip ertesi sabah çantamızda hazır bulunması için 1.5 ltlik su (1.10-KM), 1
paket kraker (1.05-KM) ve 1 paket tatlı bisküvi (1.20-KM) alıyoruz.
Hostele vardığımızda görevli
arkadaştan kiralık aracın teydini alarak yatışa geçiyoruz.
Kiralık araç ertesi sabah 07:00’de
hostelin önünde hazır!
Önceden belirlediğimiz rotamızı
karayolları haritasının üzerinde canlandırarak çıkıyoruz yola. Kiralık aracın
deposu dolu, biz de yine dolu depo ile teslim edeceğiz – ülkemizde de alışık
olduğumuz gibi.
İlk durağımız köprüsü ile meşhur
Konjic
Ardından köprüsü ile daha da
meşhur olan :)
Mostar
Saraybosna-Mostar arası yaklaşık 140km’lik bir mesafe
Saraybosna-Mostar arası yaklaşık 140km’lik bir mesafe
Alperenler (Sarı Saltuk) Tekkesi – Blagaj
Tekkenin bulunduğu yer aynı
zamanda Buna Nehri’nin kaynağı. Mağara görünümündeki kaynaktan yeryüzüne çıkan
suyun Avrupa’nın en büyük ve en temiz tabii su kaynağı olduğu ifade ediliyor ve
dilerseniz tekkenin önünden suya yaklaşıp suyun tadına bakabiliyorsunuz.
Poçitel - Bir Türk köyü
Civar güzellikleri gezdikten
sonra tekrar Saraybosna’ya dönüyoruz. Şehir girişinde dizel arabanın deposunu
dolduruyoruz ve 12.99-KM ödüyoruz.
Görülmesi gereken belki de en
önemli yere geldi sıra: Umut Tüneli – Tunnel of Hope (Tunel Spasa).
Havaalanının hemen yanında olan tünel, Sırp kuşatması ile beraber yaklaşık 4
yıl boyunca şehre yiyecek, ilaç ve silah sokabilmek amacıyla yapılmış ve kullanılmış. Tünelin
Havaalanı’na giden ana cadde üzerindeki ziyaretçi girişi bir süre önce
kapatılmış ve günümüzde kullanılan giriş bu caddeye paralel olan ancak arka
tarafta bulunan bir yol üzerinde. Kullanılan bu yolun bir ucu da Saraybosna’daki
BM Güvenlik Bölgesi’nin giriş kapısına çıkıyor.
Artık kullanılmayan giriş
Ziyaretçi girişi olarak
kullanılan kapı ve çevresi
Saatlerimiz 17:20’yi gösteriyor
ve yaz tarifesinde son giriş saati 17:00. Evet, tünele giremedik... Kapıya
ısrarcı bir şekilde bir kaç kere vurdum içerideki görevlilerin dikkatini
çekebilmek için ama işe yaramadı. Ya ben duyuramadım, ya da onlar duymak
istemedi... Balkanlar turumuzun belki de tek kötü anısı bu olarak kaldı
aklımızda... Aklınızda bulunsun: 1 Kasım-31 Mart tarihleri arası kış tarifesi
ve tünel hergün 9:00-16:00 saatleri arasında açıkken, 1 Nisan-31 Ekim tarihleri
arası yaz tarifesi ve tünel hergün 9:00-17:00 saatleri arasında ziyarete açık.
Giriş ücreti ise kişibaşı 10-KM, öğrenci kimliği olanlara 5-KM, 6 yaşın
altındaki çocuklar ise ücretsiz girebiliyor tünele.
Yorgunluk, hayalkırıklığı, hüzün...
Karmaşıktı duygular, arabada çıt yok. Otobüs istasyonuna gitmeliyiz, ertesi
günü yolculuk var, biletleri almak lazım. Yarın daha da uzun bir olacak: otobüs
hareket saati 06:00! Ardından hostele doğru gidiyoruz, arabayı bırakıp Başçarşı’da
voltalamaya. Aç karınlarımızı doyurmak için, hayalkırıklığının yarattığı havayı
dağıtmak için...
Biraz olsun yüzümüzü güldüren tek
şey Galatasaraylının yerinde yemek yiyecek olmamız. Bakıyoruz kalabalık değil, hava
çok güzel ama dışarıdaki masaların tamamına yakını boş. Kendisi arkadaşları ile
içeride oturuyor. Adres ‘Cevabdzinica Galatasaray’, eski GS li futbolcu Tarık
Hodzic’in mekanı. Kendisi karşılıyor bizi, sohbet muhabbet derken konu İstanbul’dan
açılıyor futbol ve Fatih Terim ile devam ediyor, ardından da bize söz hakkı
bırakmadan kendisi hazırlıyor bize karışık bir tabak. Biz de yanında
yatmıyoruz, yiyoruz hepsini...
Bu Balkanlar yolculuğu ile ‘et’i
tekrar keşfettik; her yerde ayrı bir lezzet, inanılmaz güzel tatlar... Ete
doyuyoruz!
Beraber fotoğraf çekiliyoruz ve
bize ufak bir jest yaparak imzalı kartını veriyor.
Bu lezzetli saatlerin ardından
bir önceki akşam gözümüzden kaçmayan ufak bir han var, oraya gidiyoruz. Genç
nüfusun takıldığı handa birkaç değişik mekan var ama hepsiin konsepti aynı:
nargile, alkolsüz soğuk ve sıcak içecekler. Burada her aromada nargile bulmak
mümkün. Biz mekanlardan ‘Caffe U Prolazu’yu tercih ettik. Boşnak kahvesi :) ve nargile 10 numara 5
yıldız!
Kafenin fiyatları hakkında biraz fikriniz
olması için de menüyü buyurun :)
Kahve 2-KM, nargile ise 6-KM.
Saat ilerledikçe kalkmaya karar
veriyoruz, zira sabah oldukça erken işbaşı yapacağız. Hosteldeki görevli genç ile, bugünkü
mesaisi bitmeden yakalayıp, ertesi sabah kaçta otobüs istasyonuna doğru yola
çıkacağımıza da karar vermeliyiz.
Yardımsever arkadaş ile sabah
05:15’te hostelden hareket edeceğiz. Nereye mi???
Bir sonraki keşif noktamız
BELGRAD – BEOGRAD!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder