KARADAĞ
Konumu: Güneydoğu Avrupa
Başkenti: Podgorica
Para Birimi: EURO - Avro (1 Avro
yaklaşık 2.80 Türk Lirasına denk gelmektedir) Güncel kur için http://www.xe.com/ ‘u ziyaret edebilirsiniz.
Dili: Karadağca
Keşif Noktamız ULCİNJ - ULCINJ
(03/07/2014-04/07/2014)
Tiran’dan maceralı bir şekilde
bulduğumuz ve de bindiğimiz otobüs bizi yaklaşık 2 saat süren bir yolculuğun
ardından Arnavutluk’un Karadağ sınırına yakın Shkodra (Türkçesi İşkodra,
İngilizcesi ise Shkodër) şehrindeki otobüs istasyonunda bıraktı. Tiran’dan
Ulcinj’e karayolu toplu taşıma ile geçebilmek için kullanabileceğimiz tek rota
bu: Tiran-Shkodra-Ulcinj. Bu şehir Arnavutluk’un 4. büyük şehri, oldukça küçük
olmasına rağmen tarihi dokusu ve doğasıyla gezilmeye değer; şahsi fikrimi
sorarsanız da 2-3 saatlik bir zaman dilimi (tabii gezinizin planı da önemli bu
süreyi saptamak için, mecburi daha uzun ya da kısa da olabilir kullanacağınız
ulaşım aracına – otobüs saatleri, vb - göre) yeterli olacaktır.
Otobüs istasyonunun ana caddeye
açılan kenarında Turist Danışma Ofisi var; burada güleryüzlü ve İngilizce
(olması gerektiği üzere :)) bilen görevli bayan size şehir ile bilmek
istediklerinizi aktarıyor. Buradan hediyelik / hatıralık eşyalar alabileceğiniz
gibi şehri bisiklet ile gezebilmek için bisiklet de kiralayabiliyorsunuz.
Kendisine Karadağ’a geçeceğimizi ve Ulcinj’e gitmek istediğimizi söylüyoruz.
Bize otobüs saatlerini söylüyor, başka bir ulaşım alternatifi olarak da
caddedeki taksiler ile fiyat konusunda anlaşıp taksi ile sınırı geçip Ulcinj’e
gidebileceğimizi aktarıyor. Bir sonraki otobüs yaklaşık 4 saat sonra (öğleden
sonra saat 16:00’da ve bilet fiyatı kişi başı 5-Euro); bu da günün tamamına
yakınının yolda geçmesi anlamına geliyor. Bizim düşüncemiz Shkodra’a 1-2 saat
ayırıp günün kalan kısmında Ulcinj’i keşfetmek. Çantalarımızı bırakabileceğimiz
emanet odası veya dolabı gibi bir hizmetlerinin olup olmadığını soruyoruz,
kendilerinde olmadığını karşıdaki postanenin zaman zaman turistlere bu konuda
yardımcı olduğunu söylüyor. Arnavutluk’un bağımsızlığını simgeleyen bir magnet
alıyoruz biz, bayanın yardımseverliği karşılığında elimiz boş çıkmayalım
diye... Ve hızlı adımlarla postaneye doğru yol alıyoruz; otobüsü beklemeyeceğiz
bütçemize uygun bir taksi bulabilirsek, kısa sürede şehre bir göz atıp yola
devam edeceğiz. Postaneye girince hemen karşımızdaki ilk bankoya doğru
yürüyorum ve çantaları 1-2 saatliğine bırakabilmek için izin istiyorum,
bankodaki görevli kadın kabul edip çantaları koyacağımız yeri göstermek için
ayağa kalkarken arkasındaki amiri kendisine Arnavutça birşey söylüyor, ancak
yüz ifadesinden biz niyetini fazlasıyla anlıyoruz ve bankodaki bayan özür
dileyerek bizi kibarca reddediyor. Otobüs istasyonunda da emanet odası olmadığı
için çantalar sırtlarda ve ellerde arşınlıyoruz Shkodra sokaklarını...
Danışma Ofisi’ndeki bayanın
söyledikleri doğrultusunda bu şehir küçük mü küçük ve belli başlı noktalar var
görülmesi gereken. Ayaklarımız bizi, anlatılan güzergahlardan, otobüs
istasyonunun karşısındaki yayaya açık cadde ve beraberindeki Old City – Eski
Şehir’e götürüyor.
Saatler henüz öğleyi gösterdiği
ve hava oldukça sıcak olduğu için yaya caddesi de oldukça boş. Bu caddede sağlı
sollu yeralan tüm o gösterişli kafe, restoran ve barlar henüz bir önceki günün temizliğini
yapıyor; sandalyeler bomboş, müzik sesleri henüz hafif, mutfaklar ise daha
açılmamış...
Cadde boyunca yaptığımız
yürüyüşte bir çok kere yanımıza gelip kalacak yer arayıp aramadığımızı soran
yerel girişimci halk oluyor, kibarca geri çeviriyoruz onları ama haklılar;
çantalarımız ile sürekli etrafı izleye izleye ilerleyince caddede, bu imajın
ortaya çıkması da son derece normal :)
Sıcağın etkisi ve şehrin
dinginliği ile biz de erken tükeniyoruz ve yaya caddesinin sonundaki kiliseyi
de gördükten sonra taksi bulmak için yine otobüs istasyonunun önündeki ana
caddeye doğru adımlıyoruz şehri.
Şehre girdikten sonra Otobüs
istasyonuna gelmeden oldukça büyük bir kavşak var ve bu kavşağın dört köşesinde
taksi öbekleri müşterilerini bekliyor. Herhangi bir durak düzeni veya sıra yok,
gözünüze kestirdiğinize yanaşıp niyetinizi anlatabiliyorsunuz. Sıcağın
rehavetine kapılıp dinlenmeyi tercih etmeyen şoförler zaten size laf atıp
nereye gitmek istediğinizi sormaya başlıyor. Biz de başlıyoruz atılan laflara
karşılık verip fiyat toplamaya. Pek de oralı olmayıp bizim fiyat almak
istediklerimiz de diğerlerine kıyasla yüksek fiyatlar veriyor zaten, niyet
belli: bu sıcakta sizi o kadar yol taşıyacaksam karşılığını fazlasıyla alırım!
Yaptığımız açık zarf ihalede fiyatlar 20 ile 30-Euro arasında değişiyor ve
kararımızı bize ilk 20-Euro fiyatı veren taksiciden yana kullanmayı tercih
ediyoruz. Bir yandan da ceplerde ve cüzdanlardaki Arnavut Leklerimizi
sayıyoruz, artık sınırı geçeceğimiz için bunlardan bir an evvel kurtulmalıyız.
Lekler ile bozuk Eurolarımız toplamda 18-Euro’ya denk geliyor, taksiciye bunu
kabul ettirmeye çalışacağız. Taksicinin İngilizcesi oldukça az, rakamları hep
yazarak anlaşmaya çalışıyoruz ve bir 5 dakikalık sürenin ardından Arnavut
taksici Lek ve Eurolardan oluşan karma yapıdaki 18-Euro'luk ücreti kabul ediyor
:) Bize kendi pasaportunu gösterip sınırda sorun olmayacağını anlatıyor ve
bizim de nereden geldiğimizi ve pasaportlarda sorun olup olmadığını soruyor. Sıkıntı
olduğunu düşünmediğimizi, Türk olduğumuzu söyleyince de yüzü daha bir gülüyor
ve çantaları taksinin bagajına atıp çıkıyoruz yola. Shkodra’dan Arnavutluk-Karadağ
sınırına -Muriqan sınır kapısı- oradan da Karadağ’ın renkli sahil şeridinin
görülesi noktalarından Ulcinj’e ulaşacağız.
Yolculuğumuz oldukça keyifli,
Arnavut müzikleri eşliğinde konuşkan şoförümüzü dinlemek ve etrafı seyrederken
ona laf yetiştirmek bizi hiç de yormuyor.
Sınırdaki araç kuyruğunda
sıramızı beklerken taksimiz ve şoförü poz vermeyi ihmal etmiyor bize :)
Sınır kapısında düşündüğümüz
kadar büyük bir kalabalık yok ve yarım saati bulmadan işlemlerimiz tamamlanıyor
ve Karadağ topraklarında ilerleyeceğiz artık. Taksi ile sınırdan geçtikten
sonra yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuğun ardından Ulcinj’nin merkezine
geliyoruz, henüz kalacak yerimiz belli olmadığı için şoförün bizi gözümüze
kestirdiğimiz bir ana caddede bırakmasını istiyoruz ve indiğimiz yer Gjergj
Kastrioti Skenderbeu (Marsala Tita Bulvarı). Burada oldukça çok sayıda
irili-ufaklı, lüks-orta halli pansiyonlar, hosteller ve oteller var. İndiğimiz
yerde bulunan taksi durağına şehrin merkezini ve sahil şeridini soruyoruz,
aldığımız cevap bizi mutlu ediyor: şehrin merkezindeyiz ve sahil şeridi 10-15
dakikalık bir yürüme mesafesinde. O zaman şimdi kalacak yerimizi ayarlayıp
gezmeye başlamalı :)
Yol boyunca tabelalara bakarak
yürümeye başlıyoruz ve gözümüze ilk çarpan kocaman yazıları ve geniş ön
cephesiyle Apartments Europa oluyor. Pansiyon/apartın altında yine aynı isimler
ile marketi ve fırını da var, ancak oda temizliği ve fiyat bizi tatmin etmiyor
ve hemen bu tesisin yanından yokuş yukarı çıkan arnavut kaldırımlı dar yola
yöneliyoruz. Gözlerimiz bizi yanıltmadıysa bu daracık ve kısa yolun sonunda da
çiçeklerin arasına saklanmış bir apart var. Bahçede oturan Alman bir aile
karşılıyor bizi, İngilizce ile rahatlıkla anlaşıyoruz apartın sahibi Alman çift
ile. Odalar temiz ve banyolu; öncelikli beklentimiz de bu zaten. 20-Euro oda
fiyatı alıyoruz (kahvaltı yok!) ve apartın yerini de beğendiğimiz için odaya
yerleşmeye karar veriyoruz. Odalar geniş ve her iki tarafı açık (balkon
havasında yani) bir koridora açılıyor ve bu koridorda tam teşekküllü bir mutfak
ve geniş bir yemek masası var; dilerseniz yemeklerinizi ve fiyata dahil olmayan
kahvaltıyı kendi aldığınız malzemeler ile burada hazırlayıp yiyebiliyorsunuz.
Gezilecek yerler bizi bekliyor ve
çok oyalanmadan çantalarımızı bırakarak çıkıyoruz yeni odamızdan. Saat yaklaşık
15:30 oldu ve haliyle biraz acıktık. Apartments Europa’nın altındaki fırına
doğru yöneliyoruz hemen. ‘Pekara’ yani fırın-unlu mamüller dükkanından içeri
giriyoruz. Tüm Balkanlarda olduğu gibi burada da geniş bir ürün yelpazesi var
tatlısıyla tuzlusuyla :)
Bir adet peynirli börek, bir adet
ıspanaklı börek ve yarım litrelik şişe yoğurda (Balkanlar’da yoğurt ya da
yoğurt içeceği denilen şey bizim lezzetli mi lezzetli ayranımızın birazcık daha
yoğun kıvamlısından başka birşey değil aslında) toplam 2.20-Euro (ürünler sırasıyla
0.60-Euro, 1.00-Euro, 0.60-Euro) ödüyoruz.
Apart sahibi Alman çiftten Turist
Danışma Ofisi’nin ve Otobüs İstasyonu’nun yerini öğrenmiştik. Şimdi bir yandan elimizdeki
börekleri tüketirken bir yandan da 5 dakikalık yürüme mesafesindeki Turist
Danışma Ofisi ile bir sonraki keşif noktamıza gideceğimiz otobüsü öğrenmek için
hemen arkasındaki Otobüs İstasyonu’na doğru yürüyoruz. Alışveriş yaptığımız
fırının hemen yanından şehrin içine doğru dönen Vella zerit Frasheri Caddesi’nde
ofis ve istasyon. Ofisteki görevli bayan bize şehrin iki değişik haritasını
veriyor ve gezilebilecek yerlerin isimlerini söylüyor. Çoğu saydıkları bizim
önceden de listemize aldığımız yerler zaten, listemizi oluştururken önemli bir
yer atlamamış olduğumuzu anlıyoruz böylelikle. Ofisten ayrılıp otobüs
istasyonuna geçerek bir sonraki keşif noktasına ertesi gün gidecek otobüslerin
saatlerini öğreniyoruz. Burada da diğer noktalarımızda olduğu gibi bileti
önceden almamıza gerek olmadığını, araçların kalabalık olmadığını ve saatinden
15 dakika önce gelip alabileceğimizi öğreniyoruz. Bilet gişesindeki görevli,
ertesi günün tüm otobüs saatlerini yazıp veriyor bize. Sizin de bir sonraki
keşif noktanız bizimki ile aynı ise bu çizelgeyi rahatlıkla kullanabilirsiniz
ama her zaman için güncelliğini kontrol
etmekte fayda var...
Bu da tamam! Susamışken
istasyonun karşısındaki marketten 0.63-Euro’ya 33lük bir kola ve 0.52-Euro’ya da
1.5lt’lik gazlı su alarak kaldığımız apartın önünden cadde boyunca yürüyüp sahil
şeridine doğru yol alıyoruz. Gezilecek yerlerin tamamı ve hareketli Ulcinj’den
tüm manzaralar da zaten bu güzergah üzerinde artık. Yol boyunca restoranlar,
gece varlığını kanıtlayan kulüpler, hediyelik eşya dükkanları, ufak marketler
ve daha niceleri...
Sahile uzanan yol boyundan kareler
Kendi haline terkedilmiş ve son
derece bakımsız bir türbe...
20 dakikalık bir yürüyüşün
ardından rengarenk şemsiyeler ve kalabalık turist&yerli halk ile kendini
kamufle etmiş kumsal karşılıyor bizi. Ve ardından tarifsiz güzellikteki sonsuz
mavi...
Sahilin sağ tarafında marina (adıyla
tezat bence çünkü bildiğiniz balıkçı barınağı aslında, ufak balıkçı
takalarından başka birşey yok ama o mütevazi halini izlemek çok dinlendirmişti
beni) ve Stari Grad (Eski Şehir – Old Town) var. Eski Şehir’de yapıların
bazıları korunmuş ancak çoğu restore edilmiş ve artık lüks otel ve restoran
olarak hizmet veren birer yapı haline dönüşmüşler. İsmi Eski Şehir ama alan
tamamen yenilenmiş ve üst gelir seviyesine hizmet veren bir alan halini almış;
tarihi doku korunamamış ve günümüz şartlarına o da ayak uydurmak zorunda
kalmış...
Eski Şehir'in surlarının dibinde bulunan Marina
Stari Grad – Eski Şehir (Old Town)’in
'yeni' içi
Eski Şehir’in surlarından gün
batımına yakın güzel kareler yakalamak da mümkün oldu :)
Ulcinj’nin akşamları da güzel...
Akşam saatlerinde Eski Şehir
Sahildeki yürüyüşümüz esnasında
tamamladığımız ufak tefek hediyelik eşya (magnet, karpostal, bayrak, vb) alışverişimizin ardından manzaranın
keyfini çıkarıp dinlenebilmek için marinanın kenarına oturuyoruz. Burada Karadağlı
bir amca takılıyor bize ve başlıyor sohbete. Türk’üz dediğimizde hemen Türkiye’de
geçirdiği günleri anlatmaya koyuluyor. Askerliğini denizci olarak yapmış,
gemisi de 1-2 gün İstanbul’a uğramış. İnönü Stadyumu’ndan Tophane’ye uzanan güzellikleri kendisi ile beraber tekrar keşfediyoruz... İstanbul’dan da kendi
topraklarına getiriyor lafı, bizi Ulcinj ve Karadağ’a doyuruyor dakikalar
içerisinde...
Önceki günlere nispeten daha sakin
ve az gezmeli :) günümüzün sonunda bir sonraki güne enerji toplayabilmek için
aparta doğru yavaş adımlarla etrafı bir de gece gözüyle seyrederek ilerliyoruz.
Bir sonraki keşif noktamız BUDVA!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder